14 Temmuz 2011 Perşembe

+1 oldu birisi :)


Gerçekten iyi ki doğmuşumm, iyi ki tanımışım hayatımdaki herkesi.. Bütün duyguları bir güne sığdırdığım bir doğum günü oldu benim için... Hüzünü , birliği, bütünlüğü, mutluluğu, heyecanı hepsini yaşattılar bana :)
Derinden, en derinden çıkardığım insanlar da oldu zamanın bile bizi bir araya getiremeyeceğine inanamadığıum halde doğum günümün konuşmaya  vesile olduğu insanlar.. yine de güzeldi. Bunun  için teşekkür ediyorum hayatımdaki herkese.. Teşekkürler, büyüyorum sizinle...


Sanırım yavaş yavaş 20. yaşımla vedalaşıyorum artık.. Bir ağırlığı yok mu sizce de 20'nin bir çırpıda gururla söyleniyor sanki. 21 farklı bir dünya gibi.. Sorumlulukları, gelecek kaygısını, hayatı anlatıyor. 20 en genç en yaşanılacak yaş gibi geliyor. 20 den sonrasını da saymayacağım herhalde.

9 Temmuz 2011 Cumartesi

başka söze gerek var mı!




benim hala umudum var
isyan etsem de istediğim kadar
inat etsem bile bırakmazlar sahibim var
benim hala umudum var
seviyorlar bazen soruyorlar
hayran hayran seyret
ister katıl ister vazgeç

güzel günler bizi bekler
eyvallah dersin olur biter
boyun büküp önünde ağlasam sessizce
şu garip gönlüm affolur mu?
bu fırtına durulur mu?
benden adam olur mu?
korkarım aşka zararım dokunur mu?

elvada sana yeter tamam
bitsin artık bu dram bu fotoroman
ham meyvayız hala
koparmışlar dalımızdan
güzel günler bizi bekler
eyvallah dersin geçer gider
bıraksam kendimi
şöyle oh ne rahat
bu da geçer gülüm
yaşamana bak
alınacak dersler var
sorulacak sorular
bu da geçer gülüm bizden bu kadar

8 Temmuz 2011 Cuma

Biz Büyürüz Dünya Değişirken

Ne zamandır aklımda buradan içimi dökmek istiyorum ama olmuyor. Malum bloglar kapanmıştı, açılır mı açılmaz mı, açılacakmış, açılmıyor, e hani nerde, heh oldu ... derken gerçekten de açılMIŞ... Ama nerede.. Gelin görün ki hala kendi bilgisayarımdan bloguma giremiyorum. Neyse; çok ayıp Nida! diyorum kendi kendime bu ülkede düşünce, düşündüğünü söyleme özgürlüğü var ya bir de olmasa ne olurdu hiç düşündün mü?
Neyse gel gelelim bilemiyorum ne kadar zaman oldu! Ama değişen çok şey var ondan eminim...

En önemlisi ben artık mezunum, ve yaz dönemi için de olsa bir işim var; daha dün gibi okulun kantininde masadan masaya sıçradığım, kantinin bir ucundan bir ucuna muhabbet ettiğim günler.. En çok da her gün okula girer girmez kızlara bir daha görmeyecekmişim gibi sarılmayı özleyeceğim. Tabi onlar aslında hayatımın geri kalanında da benimle..
Bir diğer konu da hayat, sizin planlarınızı istediğiniz kalıba sokmanız için sabretmiyor tabi ki... Çok isterdim dedemin de şu duyguları benimle paylaşacak kadar bizimle kalmasını.. Öyle de denmez aslında düşündüğüm sürece hep benimle.. Acı çekmemek için bu dünyadan ayrıldı sadece bu.. Orda daha mutludur umarım... Benim onun yanındayken yaşayabileceğim mutluluktan bile daha çok mutludur... Umarım.. 

27 Şubat 2011 Pazar

yağmurlu bir günün öyküsü

Eve kapanıp perdeleri sonuna kadar açıp soğuk havalarda dışarıyı seyretmeye bayılıyorum.
Hele bir de sağanak yağmur ya da kar varsa izlemeye doyamıyorum. Böyle havalarda yelkovan bir yere parketsin ve ben kitabımı bitirene kadar zaman geçmesin istiyorum. Kışın farklı bir havası var gerçekten; sonbahar nasıl ayrılıklar mevsimi ise kış da sevgililerin birbirlerine en içten sarıldığı zamanlar, yalnız olanlar için ise kışın ardından doğacak baharı bekleyen umutlu bir his.


Bu kış gününün en sakin ve evde oturabildiğimiz günleri için geçerli tabi; 
eğer dışarı cıkmak zorundaysam kış benim için cekilmez oluyor. sanki bizi içine almaya hazırlanmış
bir büz kutlesi var dışarıda.. hele bir de okula gitmek zorundaysanız ve dışarda saganak yağmur varsa
vay halimize. Ben bu gibi havalarda okulların tatil edilmesi için bir umut dua edenlerdenim. Bitmek bilmez okul yolu, ters dönen ya da kırılan şemsiye, başımda durmayan kapşon ve genellikle bogazıma doğru üfleyen rüzgar daha okula bile gitmeden  yoruyor beni cünkü.


Eğer ertesi gün hasta olmadan uyanabilmişsem şanslıyım.
Zaten kendimi koruyabilmek için paket halinde çıkıyorum evden böyle havalarda.. Geçenlerde bir arkadaşım yolda görmüş beni seslendi o kadar sarmalanmışım ki dönemedim bile rüzgara
ters diye neyse ki kendi önüme atladı da havaya karşı koyabildigimiz kadar muhabbet ettik.


Bayanlar bilir bizim için daha da zor aslında kış mevsimi, saçımızı mı, vücudumuzu mu yoksa makyajımızı mı koruyalım bilemeyiz. Düşündüm de geçen gün şemsiyenin boş kalan kısımlarından yere doğru uzanan şeffaf bi naylonun içine girsek de  öyle ulaşım sağlasak ne güzel olurdu ıslanmadan soğuğu yemeden..

Ah ah gerçekten zor zanaat şu fıtınayla mücadele etmek. Evi yakın olup da hemen okuluna işine gidebilienleri yazmıyorum.Çünkü kıskanıyorum! :)

He bir de böyle havalarda sürekli mırıldandığımız bir şarkı vardır ya, sanki onun üzerine bindiriyoruz kışın ağırlığını..
 "Yağmur geri verecek buharlaşan sevgimizi..
  Sessizce silecek kibirimizi.."

19 Şubat 2011 Cumartesi

Jazz müziğin inanılmaz hafifliği ..♪♫ ♪♫ ♫ ♪

Bizim evde herşey aniden gelişir. Bunun en güzel örneğini paylaşacağım  sizinle.
Yorgun bir aksam üstü annem isteksiz isteksiz seslendi:
"Kerem Görsev'in Jazz konseri varmıs!? "
"Aaa ne zamanmışş bilet alalım hiç jazz konserine gitmedim ki ben çok merak ediyorumm.."
"Bu akşam. Hatta 20 dakika sonra. "
"İyi o zaman geçmiş olsun ne yapalımm" deyip sessizce yerime oturdum.
 Nasıl bir tesadüftür ki açık olan televizyon kanalını değiştirmemle Kerem Görsev haberi ile karşı karşıya geldim. "Türkiye'nin en büyük Jazz Müzik sanatçısı" diye hitap ediliyordu Görsev.
Anne dedim "Bu bir işaret. :) " Annem hevesimi kırmamak üzere konunun üzerine gitti ve konser salonunu arayıp bilet olup olmadıgını sordu; aldığımız yanıt ise daha bir trajıkomik "Yer yok ama siz gelin, gelin ayarlarız" .
Kendimizi 20 dakika sonra konser salonunda bulduk. Babamın da yadsınamaz derecede önemli bir rolü var tabi bu merasimde.
Neyse bir yer bulup oturduk.Kısa süre içinde konser başladı.
Değerli bir hocamın da dediği gibi hayatta her şey en az bir kere denenmeli ve özgün bir karar verilmeli görüşündeyim.
İtiraf etmeliyim ki günümüzün pop ve ya rock müzikleri ile ağırlaşmış bünyeme çok iyi geldi Jazz müzik.
Ancak filmlerle görürüm diye tahmin yürüttüğüm o müzik aletlerinin sesi inanılmaz çekici ve hafif geldi bana. Tek bir aletten çıkıyormuşcasına bir bütün olan sesleri incelemeye baaşlamışken buldum kendimi. Gerçi kontrbası hala çözebilmiş değilim ama araştırmalarım devam ediyor :)
Görsev ve arkadaşlarının birbirleri ile olan uyumları, aralarındaki sözsüz iletişim de cok etkiledi beni. Kısacası gözümü bile kırpmadım.
Kerem Görsev'in dediği gibi "müzik uzun yaşanmışlıkların hikayesi" ve herkes kendinden bir parça bulabiliyor içinde.
Sözün kısası tavsiye edilebilir derecede zevk aldım. Bilmem mesaj alındı mı ? :)

18 Şubat 2011 Cuma

'yok artık' dediğimiz zamanlar vardır ya.. Aynen öyle!

Düşman deyip gecmemek lazım; arkamızdan cevirilebilecek dolaplar açısından düşmanımız konuya en iyi hakim olandır aslında.. Bunun yanı sira yeri geldiğini doğruyu gösteren, en acımasız eleştirlerle bizi yönlendiren  de olabilirler.
Herşeyden ders almak gerek evet. kimseye "yok artık .." demiyeceksn bunun bilincindeyim artık bi bakarsın olan olmuş ama senin ruhun duymaz.
Cünkü insanların bize kendilerini nasıl tanıtırsa o sekilde onları tanıyabileceğinize inanıyorum.
Kimsenin içini bilemeyiz sonuçta.Bu bağlamda
 garip bi yapım var; hüzünlerin mutluluktan daha gerçekçi olduguna inanyorum.
Cünkü her mutluluk bir adımdır üzüntüye.

üzüntünün daha çöküşü olmaz ama mutluğun olur görüşündeyim. Tabi ki zevk almıyorumm
mutsuzluktan ama yüzleşmek gerekirse böyle.
Konudan uzaklaştık galiba. :)
Neyse iki kere düşünüp bikaç milyon kere tanımak lazım insanlarıı güvenmek için :)
hatta daha mı coğaltsaydım bilemedim.